Sıra Cetveline İtiraz Davalarında Husumetin Yanlış Kişiye Yöneltilmesi Halinde Davacıya HMK M. 119/2 Kapsamında Süre Verilip Verilemeyeceği Sorunu

6100 a sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Dava Dilekçesinin İçeriği” başlıklı 119. maddesi bir dava dilekçesinin unsurlarını ihtiva etmekte olup; Yargıtay Kararlarıyla da sabit olduğu üzere işbu hüküm yalnızca biçimsel bir norm olarak kabul edilmektedir. Bu kapsamda 6100 sayılı Kanun uyarınca dava olarak nitelendirilen talepler açısından m. 119 hükmünün uygulanması şüphesiz ki zaruridir. Eldeki yazının konusu olan “sıra cetveline itiraz” davaları da 6100 sayılı Kanun bağlamında genel mahkemelerde ikame edilen klasik bir dava olup, dava dilekçesinin yukarıda atıf yapılan hüküm uyarınca zorunlu unsurları barındırması davanın işlem görebilmesi açısından şarttır. Nitekim uygulamada da Yerel Mahkemeler tarafından Bölge Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin 200/1-a hükmü uyarınca dosyanın tensip aşamasında bu yönde inceleme yapılmakta ve ekseriyetle tensip zaptlarında “dava dilekçesinin HMK’nın 119. maddesinde düzenlenen unsurları taşıdığının tespitine” şeklinde ifadelere yer verilmektedir.

Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin bazı kararlarında sıra cetveline itiraz davası ve sıra cetvelini şikayet yargılamaları bakımından herhangi bir ayrım gözetilmeksizin, husumet gösterilmemesi ya da eksik veya yanlış kişiye husumet tevcih edilmesi davanın/talebin reddi gerekçesi olarak kabul edilmemiş; böyle bir durumda Yerel Mahkemeler tarafından öncelikle davacıya/şikayetçiye husumeti tamamlaması için HMK m. 119/2. fıkrası uyarınca kesin süre verilmesi ve neticeten taraf teşkilinin sağlanması gerektiği belirtilmiştir. Kanaatimizce dava dilekçesinin unsurlarında bir eksiklik yoksa genel mahkemelerde ikame edilen ve bir idari yargı ya da şikayet yargısı niteliğinde olmayan sıra cetveline itiraz davaları bakımından söz konusu uygulamanın kabul edilebilmesi mümkün değildir. Zira aksi yönde bir kabul genel mahkemelerde ikame edilen davalar bakımından taahhüt edilen yargılama güvencesinin herhangi bir anlamının kalmayacağı sonucunu ortaya çıkaracak ve genel mahkemelerde görülen diğer davalar bakımından bir kıyas problemini doğuracaktır. Önemle ifade etmek gerekir ki hukuk yargılamalarında husumet yanlışlığı, biçimsel eksiklik olarak nitelendirilemez ve böyle bir kabul ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümleri/özü ihlal edilemez.

Devamla, bilindiği üzere İcra Mahkemeleri nezdinde gerçekleştirilen şikayet yargılamaları dava niteliğinde olmayıp, şikayette amaç hatalı icra işlemlerinin düzeltilmesidir. Dolayısıyla şikayet, icra ve iflas hukukuna özgü bir yasa yolu olduğundan, nihai amaca hizmet edilebilmesi bakımından ilgililerin şikayet dilekçesinde yanlış gösterilmesi şikayetin husumet yönünden reddedilmesini gerektirmeyecektir. Fakat yukarıda da ifade edildiği üzere genel mahkemelerde ikame edilen davalar bakımından bu kuralın uygulanması mümkün değildir. Çünkü böyle bir kabulün varlığı halinde hukuk yargılamaları bakımından davacı tarafın husumeti doğru tespit etme yükümlülüğü ve “pasif husumet yokluğundan davanın usulden reddi” kararının bir mahkeme tarafından tesis edilmesi imkanı/ihtimali ortadan kalkmaktadır. Nitekim birçok Yüksek Mahkeme kararında da “süre verilmesi suretiyle husumet yanlışlığının giderilebilmesi” dava niteliğinde olmadığından yalnızca şikayet yargılamalarına özgü olarak kabul edilmiştir:

“Şikayetten amaç, icra işlemlerinin düzeltilmesi olup, ilgililerin dilekçede yanlış gösterilmesinin, şikayetin husumet yönünden reddini gerektirmediğini…”

“Şikayet bir ‘dava’ olmadığından, şikayet dilekçesinde ilgililerin yanlış gösterilmesinin, şikayetin ‘husumet yönünden’ reddini gerektirmeyeceğini…”

Diğer taraftan doktrinde Kıyak, HMK m.119/2 hükmü bağlamında “eksiklik” hususunu “bir unsurun hiç mevcut olmaması yahut hiç mevcut olmaması şeklinde kabul edilmesine yol açabilecek derecede noksan olması” şeklinde tanımlamaktadır. Bu bağlamda dava dilekçesinde davalının adı, soyadı ve adresi bakımından anlatıldığı şekilde bir noksanlık yoksa davacıya HMK m.119/2 kapsamında süre verilmesi mümkün değildir. Zira dava konusu sübjektif hakkın özüne ilişkin olan husumet bakımından var olan yanlışlığın biçimsel bir hüküm kullanılarak amaca aykırı şekilde düzeltilmesi hukuken koruma görebilecek mahiyette bir tasarruf olmayacaktır.

Sonuç olarak genel mahkemelerde görülen sıra cetveline itiraz davalarında davalının yanlış gösterilmesi durumunda davacıya HMK m. 119/2 uyarınca kesin süre verilerek husumet yanlışlığının giderilmesi yolunun kabulü; hem 6100 sayılı Kanun’da böyle bir istisnaya yer verilmemesi hem de genel mahkemelerde var olan usuli güvencenin tüm davalar bakımından geçerli olması prensibi karşısında hukuken mümkün değildir. Nitekim İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi de güncel bir kararında tarafımızca aktarılan görüş doğrultusunda hüküm tesis etmiş ve işbu kararda sıra cetveline itiraz davalarının bir şikayet yargısı niteliğinde olmadığı belirtilerek, bu tür davalarda ıslah yolu ile dahi hasmın değiştirilmesinin mümkün olmadığı ifade edilmiştir.

EK-1:

(İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesinin 2022/610 Esas ve 2022/791 Karar numaralı ilamı)

“Dava, İİK 142. maddesi gereğince sıra cetveline karşı itiraz davasıdır.

İİK 142. maddede, cetvel suretinin tebliğinden itibaren her alacaklının yedi gün içinde takibin icra edildiği mahal mahkemesinde alakadarlar aleyhine dava etmek suretiyle cetvel mündericatına itiraz edebileceği, itirazın alacağın esas ve miktarına taalluk etmeyip yalnız sıraya dairse şikayet yoluyla icra mahkemesine arz olunacağı düzenlenmiştir.

Dosya kapsamından; İstanbul Anadolu 10. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında düzenlenen … tarihli sıra cetvelinde, İcra Müdürlüğü tarafından, dağıtıma tabi tutulan 192.224,00 TL’sinin ipotek alacaklısı …’e, bakiye 42.224,00 TL’nin ise İstanbul Anadolu 10. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosya alacaklısına ödenmesine karar verildiği, takip borçlusunun davalı … olduğu, davacının borçlu davalı hakkında sıra cetvelinin düzenlendiği İstanbul Anadolu 10. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında … tarihinde şirket devir protokolünün 9. maddesi gereğince ödenmesi gereken cezai şart alacağı için toplam 150.295,89 TL alacağın tahsili amacı ile ilamsız icra takibi başlattığı, davalı borçluya ait taşınmazın satışı sonucunda dava konusu sıra cetveline itiraz davasının açılmış olduğu anlaşılmıştır. Sıra cetvelinde davacı ile birlikte yalnızca taşınmaz kaydı üzerinde ipotek kaydı bulunan dava dışı ipotek alacaklısı … yer almaktadır.

Taraflar arasında; icra takip dosyası, düzenlenen sıra cetveli, davalının takip borçlusu, dava dışı …’ün ipotek alacaklısı olduğu konularında herhangi bir uyuşmazlık yoktur.

Uyuşmazlık; sıra cetveline konu icra takip dosyasında borçlu olan davalının pasif dava ehliyetinin bulunup bulunmadığı ve dava açılmasından sonra taraf değişikliğinin mümkün olup olmadığına ilişkindir.

Emsal, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 24/09/2014 tarih, 2014/6485 Esas, 2014/5923 Karar sayılı ilamında; sıra cetveline itiraz davalarının, sıra cetveline giren ya da girme hakkı bulunduğu halde sıra cetveline alınmayan alacaklılar tarafından aynı iştirak derecesi içinde bulundukları yada üst sıralarda bulunan alacaklılara karşı açılabileceği belirtilmiştir. Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 2015/3720 Esas, 2015/8174 Karar ve 16.12.2015 tarihli emsal ilamda ise, İİK 142/1. fıkrasında, cetvel suretinin tebliğinden itibaren yedi gün içinde her alacaklının takibin icra edildiği mahal mahkemesinde alakadarlar aleyhine dava etmek suretiyle cetvel münderecatına itiraz edebilir düzenlemesi gereğince sıra cetvelinde yer alan bir alacaklının pay ayrılmış diğer alacaklıların alacağının esas ve miktarına itiraz etmelerinin düzenlendiği, sıra cetveline itiraz davasında takip borçlusunun alacaklı sıfatı bulunmadığından ve kendisine pay ayrılmadığından davalı sıfatı bulunmadığı, bu davaların davalı alacaklı ile dava dışı olması gereken borçlu arasında alacağın muvazaalı oluşturulduğu ve davacı alacaklıdan mal kaçırma amacı güdüldüğü iddiasına dayalı davalar olduğu, mahkemece borçlu ile ilgili davanın pasif sıfat yokluğu nedeniyle reddine karar verilmemesinin doğru olmadığı belirtilmiştir.

Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 17,10.2012 tarihli, 2012/5414 Esas, 2012/6099 Karar sayılı emsal ilamda ise davanın sıra cetveline itiraz davası olduğu, davanın niteliği gereği sırasına itiraz edilen alacaklıların davalı olması gerektiği, dava açıldıktan sonra taraf değiştirilemeyeceği gibi borçluya husumet düşmediğinden ve alacaklılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığından alacaklıların davaya dahil edilmesinin mümkün olmadığı, davanın avukat tarafından açılmış olması dikkate alındığında sadece borçlunun davalı olarak gösterilmesinin hata ya da kabul edilebilir bir yanılgı olarak kabul edilemeyeceği için HMK 124. maddesinin uygulanması imkanının olmadığı gerekçesiyle davanın sıfat yokluğu nedeniyle red kararına dair ilk derece mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.

Sıra cetveline itiraz davalarında hasım gösterilmemesi ya da eksik veya yanlış kişiye husumet tevcih edilmesi halinde şikayetçiye husumetin tamamlanması için HMK’nın 119/2. maddesi gereğince kesin süre verilerek, şikayet nedeniyle verilecek karardan etkilenecek olanlara şikayet dilekçesinin tebliği ile taraf teşkilinin sağlanması belirtildiği üzere sıra cetvelinin sırasına ilişkin icra mahkemesine yapılan şikayetler için mümkündür. Çünkü şikayet bir dava değildir.

Sıra cetveline itiraz davasında ise husumetin alacağın esas ve miktarına itiraz edilen alacaklıya yöneltilmesi gerekir. Islah yolu ile dahi hasmın değiştirilmesi mümkün değildir.

Açıklanan nedenlerle ve özellikle davanın İcra ve İflas Kanunun 142. maddesi kapsamında açılan alacağın esas ve sırasına itiraz davası olması ile mahkemece husumetin yanlış yöneltilmiş olması nedeniyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 119/2. fıkrası gereğince husumetin tamamlanması için davacıya süre verilmesi düşünülemeyeceğinden emsal ilamlarda belirtildiği üzere borçluya karşı açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle red kararında bir isabetsizlik görülmediğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun esasa dair hususlar incelenmeksizin reddine dair takdiren aşağıdaki gibi hüküm tesis edilmiştir.”

KAYNAKÇA:

Talih Uyar, Alper Uyar, Cüneyt Uyar, İcra Hukukunda Şikayet, 2018.

Emre Kıyak, Yargıtay Kararları Işığında Dava Dilekçesinde Yer Alan Unsurların Eksik Olması Halinde Uygulanacak Hükümler, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.22, S.1, 2014.

www.kazanci.com.tr (Erişim Tarihi: 11/04/2022)

Avukat, Beykent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Tezli Yüksek Lisans Öğrencisi, bahar.topsakal@hotmail.com, ORCID: 0000-0002-8586-8997

Bölge Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik/Madde 200/Tensip Tutanağı:

(1) Davanın açılmasından sonra, dilekçeler aşamasının başında her dosya için bir tensip tutanağı düzenlenir. Tensip tutanağında yer alacak hususlar hakimin takdirinde olmak kaydıyla; tensip tutanağının başına mahkemenin adı, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hangi sıfatla görev yaptığı, hakim veya hakimlerin ve zabıt katibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, tarafların kimlikleri ile T.C. kimlik numaraları, varsa kanunî temsilcileri ve vekillerinin ad ve soyadları ile adresleri yazıldıktan sonra aşağıdaki hususlara yer verilebilir.

a) Dava dilekçesinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 119 uncu maddesinde düzenlenen unsurları taşıyıp taşımadığının tespiti ile eksiklik bulunması halinde ne gibi işlemin yapıldığı.

“Dava, sıra cetvelinin iptali istemine ilişkindir. Dava, kural olarak davacıya göre sıra cetvelinde öncelikli olan ya da aynı derecede hacze iştirak eden diğer alacaklılara yöneltilmelidir. Sıra cetvelinde kendisine pay ayrılan ve dava sonucundan etkilenecek olan alacaklılar da yargılamaya dahil edilmeli, onlar hakkında da hüküm kurulmalıdır. Takip borçlusu davalı şirketin pasif husumet ehliyetleri bulunmamaktadır. Sıra cetveline itiraz davalarında hasım gösterilmemesi ya da eksik veya yanlış kişiye husumet tevcih edilmesi talebin reddini gerektirmez. Bu durumda mahkemece, öncelikle şikayetçiye husumeti tamamlaması için HMK’nın 119/2. maddesi uyarınca kesin süre verilerek, şikayet nedeniyle verilecek karardan etkilenecek olanlara şikayet dilekçesi tebliğ edilip, taraf teşkilinin sağlanması gerekir. Bu ilkelere göre, taraf teşkili yapılmadan karar verilmesi doğru olmamıştır.” Yargıtay 23. Hukuk Dairesi, 2012/6830 Esas, 2013/1206 Karar, 01/03/2013, www.kazanci.com.tr.

Talih Uyar, Alper Uyar, Cüneyt Uyar, İcra Hukukunda Şikayet, 2018, s. 38.

Böyle bir hususun kabulü halinde şu ihtimal gündeme gelmektedir: Davacı taraf, davalı olarak dilekçesinde kimi gösterirse göstersin, bu yanlışlık süre verilmek suretiyle düzeltilebilir. (O zaman Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda tanzim edilen usul hükümlerinin uygulamada ne faydası ya da ne güvencesi kalacaktır?)

Uyar/Uyar/Uyar, a.g.e., s. 34

Emre Kıyak, Yargıtay Kararları Işığında Dava Dilekçesinde Yer Alan Unsurların Eksik Olması Halinde Uygulanacak Hükümler, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.22, S.1, 2014, s. 135.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesinin 2022/610 Esas ve 2022/791 Karar numaralı ilamı (Ek-1)

Diğer Güncel Makaleler